Bir Iron Maiden Albümü Asla Sadece Bir Iron Maiden Albümü Değildir: Iron Maiden “Senjutsu”

Boğaç Gökmen

Bir Iron Maiden albümü asla sadece bir Iron Maiden albümü değildir.

Neden mi? Mesela,

Henüz 13 yaşında, senden 5 yaş küçük kardeşini örgütleyip babadan sızdırılan harçlığı ikiye katlayarak, rüyalarına giren çift kaset “Live After Death” konser albümünü alabilmektir.

Caddebostan, Plajyolu’ndaki Alkım Video’da aynı konseri betamax kasete kaydettirip her gün okul dönüşü seyretmektir. Tabii annenin Duran Duran’dan buralara evrilen durum karşısındaki endişeli bakışlarını da göğüsleyerek.

Arkadaşına yurt dışından gelen “Powerslave” plağını binbir ikna çabası sonucunda evde kasete kaydedip geri vermek sözüyle alıp hem kaydedip hem de tüm gece albüm kapağına bakarak uyuyakalmaktır. Yeni çıkan “Seventh Son Of a Seventh Son” albümünü bir tanıdığa yurt dışından sipariş edip gelmesini beklemek, bu süreçte tüm arkadaşların albümü hatmetmeye başlarken, illa plak geldiğinde dinleyeceğim inadıyla merakına direnmektir.

Evdeki kitaplıktan birkaç kitap aşırıp Moda Sineması Pasajı sahaflarında sattıktan sonra Bahariye Opera Pasajı üst katındaki kasetçide “Somewhere in Time” albümünü kaydettirmektir. Albümü kulaklıkla dinlerken annenin ilaç istemek için yaptığı çağrıyı şarkıyı kesmemek için şarkı arasına kadar duymazdan gelmektir. Tamam bu biraz acımasız oldu ama gerçek maalesef.

Kaseti almaya gittiğinde gördüğün aynı albümün plağına göz koyup fiyatının kaç kitap edebileceğini hesaplamaktır. İlk iki albümün kayıtlı olduğu Raks 90’lık kasete kaydı çamur gibi olsa da gözün gibi bakmaktır.

Örnekler, mevzular akar gider, artar gider. Bir de bakarsın 35 küsur yıl geçer yeni Iron Maiden albümü, gözümün nuru çıkagelir.

Yeni albümü büyük coşku ve merakla beklenen metal gruplarının başında gelir Iron Maiden. Tansiyonu farklılıklar gösterse de her yeni albüm öncesi vaziyet aynı tutkuyu içerir. 2000 yılı Mayıs ayını hatırlarım, Bruce Dickinson ve Adrian Smith’in ekibe döndüğü albüm “Brave New World” ile kucaklaşmanın heyecanıyla Taksim Megavizyonu kaç kez arşınladığımı da.

“Senjutsu” için altı yıl beklendi. Bir önceki “The Book Of Souls”un ardından verilen arada yine çok şey değişti dünyada, hayatlarımızda ama yeni Iron Maiden albümünün kontağı çevrilip de ilk notaları dönmeye başladığında yaş on üç bilemedin on dokuz. Hoş geldin Akmar Pasajı merdivenlerinde kulağında Maiden saatlerce oturan çocuk.

Grup hayli cömert yeni albümde, melodik bakımdan eli bir hayli açık, bol kepçe davranmaktan çekinmemişler, maliyeti dengelemek için porsiyonu küçültenlerden değiller yani. Ne gramajında bir oynama var ne de üreticiyle nihai tüketici arasındaki direkt ilişkide bir aksaklık.

Bu kez kaptan Steve Harris’in -eleştiri oklarının hedefi olsa da- belirlediği rota daha bir oturaklı, grubun türlü alametifarikasının kollarında birçok yol üstü lezzet durağıyla kuşatılmış. Ve merak etmeyin hepsinin tadına varmak için de 80 dakikalık kararında bir süre mevcut.

Prodüksiyonda mühendislik ilkeleriyle yaklaşıldığında teknik açıdan bazı tartışmaya açık detaylar söz konusu olabilir ancak albümdeki tutku, marifet aktarımı ve melodi zenginliğine verilen puanlar yüksek yerden gelecektir. Albümün kayıt sürecinin grubun 2019 yılında, klasik şarkılara ağırlık verilen “Legacy of the Beast” turnesine verdiği bir molada gerçekleştiği göz önüne alınırsa, yeni şarkılarda grubun elinin sıcak olduğu klasik dönemden bazı izlerin hissedilmesi doğal olsa gerek.

Bir önemli ve öne çıkan özellik olarak da grup bildiğimiz albüm açılış şarkılarına yer vermemiş. Örneğin bir önceki “The Book Of Souls”un ikinci şarkısı “Speed of Light” gibi bir tane sıkıştırmamışlar araya ki bu benim nazarımda tam bir olumlu hamle.

Akustik gitarlı başlangıçlar da mevcut, klasik Harris bas gitarının dükkânı açtığı şarkılar da. Arka fona hacim kazandıran Seventh Son usulü synth melodileri de var, Smith, Murray ve Gers’in birbirleriyle atışan âşıkvari gitar solo kısımları da.

Albümün açılışını yapan “Senjutsu” ile başlıyor hikâye. Uzak doğu tören davullarını andıran giriş ve şarkıyı sırtlamak için öne çıkan nakarattaki gitar ve vokal melodisi albümde karşılaşılacak işçiliğin ışığını da yansıtıyor. Bruce Dickinson’un daha ilk şarkıdan mikrofon başındaki geniş aralıklarda gezinen katmanlı ses kartelası dikkatlerden kaçmıyor. ‘Dinledikçe içine çeker’ yazan bir ikaz etiketi gereken bir albümün habercisi bir açılış şarkısı, daha ne olsun!

‘Kılıçlar daha yeni çekiliyor anlaşılan’ dedirten ve Seventh Son şarkı finaline gönderme yapan sonuyla “Stratego” sağlam adımlarla ilerleyip bilhassa nakarat sonrası kondurulmuş nefis köprü kısmıyla defalarca dönecek ilgiyi hak ediyor.

Sırada geçen temmuz ortası albümün ilk ön izlemesi olarak animasyonlu nefis bir klip ile sunumu yapılan “The Writing On The Wall” var. Şarkı blues, country hissiyatıyla istikameti Meksika çöllerine çeviren, güneyli ezgilerin rüzgârına bulanmış Maiden tornasından çıkan taze bir kan misali. Ve pek tabii tüyleri ürperten marş kıvamıyla ilk iyi intiba görevini layığıyla yerine getiriyor.

1992 tarihli “Afraid to Shoot Strangers”ın açtığı yoldan ilerleyen ancak tavsiye edilen dozu bir miktar daha arttırıp karşılıklı çapraz gitar sololarıyla örülen “Lost in A Lost World”, olmazsa olmaz Maiden hassasiyetine net bir örnek. Bu hassasiyet ki grubu dinleyicisiyle yakın dost haline getiren en sade koşulların şifrelerini içeriyor.

Albümün belki de kıvam olarak en fazla hard rock coğrafyasına taşınan şarkısı “Days Of Future Past”. Nakaratının geniş bir ovaya çıkardığı şarkı aynı zamanda hikâye genelinde temponun en yükseğe taşındığı bölümleri de beraberinde getiriyor.

Ardından bas gitar arpejiyle Uzak Doğu ezgisi tadında giriş yapan “The Time Machine” vakit kaybetmeksizin aksak ritmik yapısının izinde progresif sulara yönelirken hamiline Maiden kartviziti misali süregelen gitar melodilerine folklorik detaylar katmayı da ihmal etmiyor.

90’lardan fırlayan ve “Wasting Love”a göz kırpan başlangıcıyla “Darkest Hour” ise suyun giderek derinleşeceğinin habercisi. Mesafe uzuyor, yüz ölçümü büyüyor, albümün baştan beri yürüyen yapısına uygun adımlarla genişleme dönemine geçiliyor ki böylece biraz daha uzun soluklu şarkılar kıyısında üç şarkılık final bölümüne kulaç atıyoruz.

Albümün ölçüsü, hesabı, kıvamı “Death of the Celts” ile artık giderek daha destansı bir anlatıma emanet. Hizayı belirleyen Harris’in bas gitarı ve genel melodik sarmalın içinde Powerslave ve Seventh Son işçiliğinden hissiyatlar gizli. Birkaç dinleme sonrasında tam da o döneme gönderme yapan ayrıntılar dedektöre yakalanıyor.

Ağır zırhlı teçhizatıyla uygun adım savaş alanına ilerleyen bir orduyu resmediyor âdeta “The Parchment”. Dickinson’un usta işi vokal hünerleriyle tam bir anlatıcı kıyafetine büründüğü ve sürekli değişen yeni melodi kalıplarıyla ilerleyen şarkı, uzun progresif dalışlar için ideal bir cazibe merkezi konumunda.

Uzun süresine rağmen albüm turnesinin gediklilerinden olmaya namzet “Hell on Earth” kapatıyor albümü. Gözlerinizi kapatıp Bruce Dickinson’un bayrak salladığı bölümleri hayal edebilirsiniz. Şarkıda sırayla birbirini sahneye çıkaran melodiler henüz şarkı bitmeden zihne kazınan etkiye sahip. Tüm albümde seyircinin sesinin baskın çıkacağı marş kıvamı melodik bölümler var ancak “Hell on Earth” bu anlamda bir tık öne çıkıyor olabilir. Ne dersiniz?

Albüm açıldıkça açılıyor, yola yayıldıkça yayılıyor tekerler ve ciğerler iyice açıldıktan sonra da bir uzun mesafe koşucusunun verdiği tepki misali yol ile hemhal oluyor adımlar. Maiden’in en loş tonlara kuşandığı ve çeşitlilik çıtasını da yukarıya taşıdığı albümü “Senjutsu”. Bir bakıma bilgelik hırkasını koyu renklerden tercih ediyor yeni Maiden şarkıları.

Bir Iron Maiden albümü asla sadece bir Iron Maiden albümü değildir diyerek, 30 küsur yıl önce Akmar’ın merdivenlerinde kulaklıkla Maiden dinleyen gencin gözlerini parlatacak türlü detaya dalıp çıkıyor albümün örgüsü.

40 yılı aşkın süredir yaptıkları gibi, kendi icatları olan metal usulüyle, Maiden patentli tarifler evreninde zamanı, mekânı belirliyor Iron Maiden ve bizi de içine katıyor her daim. Bir bakıyorsun yaş 13, bilemedin 25, hadi bilemedin 50’yi görmüşsün, şarkılar şahidin.

O zaman bırak aksın şarkılar çünkü “bir Iron Maiden albümü asla sadece bir Iron Maiden albümü değildir.”

What's your reaction?

tr_TRTurkish