Freddie Mercury, Saygılarımızla Büyük Üstat

Yeni yeni müzikal kimlikler oturuyor. Sevdiğin tarzları, grup ve şarkıcıları tayin etmeye başlamalar, arayışlar. Eldeki imkânları sonuna kadar kullanıp, bunlarla yetinmeye çalışırken bir taraftan da olanakların yetersizliğine hayıflanılan zamanlar.

Evde salonun en itibarlı köşesine yerleştirilmiş radyo ve kasetçaları unutmam mümkün değil. Ortaokul yıllarından başlayarak zamanımın çoğu kasetleri o cihazda döndürüp ezber yapmakla geçecekti. Ardından, radyo programlarından kaydedilen şarkılarla karışık kasetler yapmak ki uzun seneler bana en keyif veren uğraş da bu olmuştu. Esasen, halen öyledir, oturup saatlerce elimdeki arşivle zaman geçirmek o yıllardan kalma alışkanlık ötesi bir şey.

Sene 1984 ya da 1985 olsa gerek, radyonun başına kapanmış takip ettiğim programları kovalarken rastladığım bir şarkı. Çoğumuzun mutlaka başına gelmiş, küçük yaşlardan başlayarak müzik keşiflerimizin ömür boyu bizi heyecanlandırmaya yettiği o sihirli saniyeler.

O ana kadar dinlediğim şarkılardan ne kadar da farklı olduğunu hissettiğimi hatırlıyorum. Sahiden de ‘Radio Ga Ga’ bende bu hissiyatı yaratmaya yetmişti. Sonra tekrar çalmasını bekleyerek radyonun başında uzun bir mesai yapmıştım. Başından yakalayıp kasete kaydetmeliydim.

Çok geçmeden hayatıma giren ‘I Want To Break Free’ ise hareket vaktinin geldiğini işaret ediyordu âdeta. Kendimi Kadıköy’deki kasetçide bulmama yetmişti bu. Derdimi anlattığım kısa giriş sonrası dükkân sahibinden gelen teklif konuyu oldukça derinleştirecekti. ‘O zaman sana A Night At The Opera’yı kaydedeyim’. İki gün sonra kaseti alıp evde ilk dinleyişimden sonra artık bana daha çok boş kaset gerekiyordu. Müzik dinleme seanslarını artık daha uzun sürelere yayabiliyordum çünkü devrim niteliğinde bir hareketle teybi kardeşimle beraber kullandığımız odaya transfer edeli kısa bir süre olmuştu. ‘Bohemian Rhapsody’nin genç bir bünyeye etkileri zamanla silinmeyecek izlere dönüşecekti.

Neredeyse tüm albümleri kaydettirmiştim. Bütün o efsanevi şarkılar Freddie Mercury’nin benzersiz sesi vasıtasıyla hafızaya işleniyordu. ‘A Kind of Magic’ çıkmış, kasetini gördüğüm anda almıştım. ‘Who Wants to Live Forever’ nasıl bir şarkıdır diyerek uzunca bir dönem geçecekti. Bir adım sonrası lise yıllarıyla vedalaşıyor, üniversite sınavının sevimsiz ağırlığı tüm yaşanmışlıkların üstüne ölü toprağı gibi örtülüyordu. Yani en azından benim için durum böyleydi. ‘The Miracle’ albümü yayımlanmış, ‘I Want It All’ biraz olsun ayakta tutmayı başarmıştı hassas dengeler arasındaki tedirgin halimi.

Freddie Mercury’i araştırıyordum. Nasıl bir adamdı böyle.

Farrokh Bulsara Zanzibar, Tanzanya da dünyaya gelmiş on yedi yaşında, ailesiyle İngiltere’ye yerleşmek zorunda kalmışlardı. 1970’de Queen sayfası açılmış, Brain May, Roger Taylor, John Deacon ile birlikte rock müzik evreninin en büyük topluluklarından biri haline gelmeleri uzun sürmemişti.

Büyük debelenmeler ve uğraşlar sonucu üniversiteyi kazandığım yıl ‘Innuendo’ yayımlanmıştı. Zamana meydan okuyacağı aşikâr birçok parça. Innuendo’nun flamenko gitarlı bölümünde kaybolmak için can atarak şarkının o bölümünü heyecanla beklemek, ‘The Show Must Go On’ başladığında saygıyla önünde eğilmek. Ve bir araya toparlayıp tüm hüzünleri ‘These Are the Days of Our Lives’ın hünerli ellerine teslim etmek. Bugüne kadar yaptıkları her albüm ve her şarkıda olduğu gibi bu sefer de yıllara meydan okudukları aşikârdı. Hiçbir şarkısı eskimeyen ender gruplardan biriydi onlar. Sahneye ne kadar da yakışıyordu Freddie Mercury. ‘Live at Wembley ‘86’ konser kaydı yayımlandığında sahne insanı olmanın müstesna örneklerinden birine bütün ihtişamıyla tanıklık ediyorduk.

Ne yazık ki zamana meydan okuyamayan Freddie Mercury olmuştu. AIDS ile verdiği amansız mücadeleyi kaybedecekti. Sonuna kadar sahnede kalarak, müzik yaparak sürdürmüştü bu savaşı. Ölümünden henüz birkaç ay önce çekimlerini tamamladıkları ‘These Are the Days of Our Lives’in videosuyla herkesle vedalaşmıştı aslında.

5 Eylül 1946 ile 24 Kasım 1991 yılları arasına sıkışan kırk beş yıllık yaşamına efsane şarkı ve albümler, unutulmaz konser performansları ve örnek bir müzik adamı karakteri sığdırarak terk-i diyar eyliyordu.

Müzik tarihinin eşine rastlanamayacak, güçlü seslerinin en tepesine yazılacak isim. Tam anlamıyla yerine yenisi gelemeyecek tabirinin en önemli sembollerinden biriydi Freddie Mercury.

Dönüp her dinleyişte, hangi parçayı seçersek seçelim bir dehanın örneklerini ve izlerini takip edebildiğimiz yüzlerce şarkı için ne kadar teşekkür etsek az.

Ve her defasında önümüzü ilikleyerek saygılarımızı sunduğumuzu bil büyük üstat.

What's your reaction?

tr_TRTurkish